KENDİN DİK...: Riga

Riga etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Riga etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

YİNE RİGA

18 Şubat 2014
Bir süredir yorumlara yanıt veremeyişimden ve yeni yazı çıkartamayışımdan anlamışsınızdır belki. Geçtiğimiz hafta arazi görevindeydim yine :) FB ve twitter sayfalarını takip etmeyenlere söylüyorum tabii bunu. Yoksa çok güzel gırgır yaptık biz bazı okurlarla oralarda...

Bu gidişimle birlikte 4. kez ziyaret ettiğim, her seferinde sokaklarında gezmeye doyamadığım kent Riga'daydım yine geçtiğimiz hafta. Bay KendinDik'in iş sebebiyle sıkça gittiği bir güzel Baltık şehri burası. İki proje arasındaki bekleme sürem biraz uzayınca, Bay KendinDik'in reddemeyeceği bir kuyruk olarak katıldım seyahatine :)
riga seyahat rehberi


30

Masal ormanına yolculuk

12 Temmuz 2013
Gittim, gezdim, geldim. Arada 5 parça elbise diktim. Sonra yeniden tatile gittim, dönüyorum... Hala söz verdiğim gezi yazısını oturup yazamadım! Neyse, gün bugündür arkadaşlar. Bazılarınızın hiç ilgilenmeyeceği, benim gibi hayalperest gezginlerin ise çok hoşuna gidebilecek bir gezi notum daha var. 

Masal Ormanında Bir Gün

çocukla tatil çocuklu seyahat rehberi
Letonya'nın güneyinde Litvanya sınırına yakın kenti Tervete'deyiz. Bu park aslında bir ormanın içine sanatçılar tarafından yapılmış ahşaptan heykeller, evler, oyun alanlarıyla donatılmış bir yer. Ülkede o kadar çok yeşil alan ve doğal park var ki artık parkları ve trekking güzergahlarını çeşitlendirmek için birbirinden yaratıcı çözümler üretmeye başlamışlar.

Parkın olduğu ormanlık arazi Letonya'nın en popüler destinasyonu olan başkent Riga'ya 75 km uzaklıkta. Ancak buraya ulaşımı sadece araba kiralarsanız başarabilirsiniz. Küçücük bir kent içinde mutlu mesut yaşamaya alışmış Rigalılar için burası epey uzak bir yer! Hatta Derin'le yaşıt çocukları olan Leton arkadaşlarımız buraya gideceğimizi duyunca şaşırdı ve biraz mahçup şekilde çok uzak bir yer olduğu için hiç gitmeyi düşünmediklerini söylediler. 75 kilometre! Yani, tüm trafik kurallarına harfi harfine uyarak gidildiğinde bile en fazla 1.5 saat sürüyor. İstanbul'da oturanlar bu satırları okurken şöyle bir yutkundu değil mi? :) 










riga tervete letonya çocuk parklarıParka girerken bizi bu işaretler karşıladı. Bilet kesen teyzelerden biri heyecanla yanımıza gelerek bugün çok şanslı olduğumuzu çünkü cüce anne'nin bugün ormanda olduğunu söyledi! Artık kötü İngilizcesinden midir yoksa ormanda gerçekten de cücelerin yaşadığına gönülden mi inanıyor bilinmez, biletçi teyzenin  gayet ciddi ve heyecanlı şekilde verdiği bu habere yolda ilerlerken epey güldük! Ama ne zaman ki ormanın derinliklerinde cüce köyü olarak kurgulanmış yapılar karşımıza çıktı... teyzenin kendini işine böylesine kaptırmasını anladık. Hakikaten  geceleri cüceler geliyor olmalı bu ormana!

masal ormanı letonya tervete

Derincik heyecan içinde oradan oraya koştururken biz de nereyi fotoğraflayacağımızı şaşırmış şekilde etrafı izledik ilk başta. 






Köyde cücelerin ihtiyacı olan herşey mevcut! Güzel bir iş bölümü ile her türlü iş alanının gerektirdiği atölyeleri kurmuşlar. Yani cücelerin iş piyasası açısından her türlü iş alanı demek istiyorum. 


 



Parkın en eğlenceli yanlarından biri de cücelerin evleri. Bu görmüş olduğunuz nispeten hali vakti yerinde bir cücenin evi olsa gerek. Villa tipinde. Pencereden içeri baktığınızda her türlü ev eşyasının da evde hazır olduğunu görüyorsunuz. Tabii hepsi ahşaptan. Hepsi de yalnızca benimki gibi yer cücelerinin girebileceği büyüklükte :))


riga tervete letonya çocukla seyahat




Derin'i gören var mı?!





Genel olarak güvenli olan bu ormanda bazen fazla heyecanlanan yercücenizi "Yok artık! Çık çabuk dışarı!" diye kontrol etmek durumunda kalabilirsiniz. Asla gardınızı düşürmeyin!




Her zaman içine giremeyecekleri evler de vardı çok şükür. 


  Yine de denemeye değer... 


Çok geniş bir alana yayılmış parkı birkaç saatte bitirmek mümkün değil ne yazık ki.  
Cüce köyü aslında ikiye ayrılmış park alanının yalnızca bir bölümü. Diğer bölümü ise cadı ormanından oluşuyor. Orası daha korkunç! :))  



Yalnız iki park arasındaki mesafe 1 km. kadar var ve sadece yürüyerek geçebiliyorsunuz. Şanslıysanız, at arabasıyla taksicilik yapan bir başka teyzeye rastgelebilirsiniz. Ama biz bu bakımdan şanslı değildik. Oyundan yorulan bazılarımız da çok iyi bildikleri bir takım ajitasyon taktikleriyle kendilerini taşıtmasını bildiler. Dibim düştü yorgunluktan! 


Meraklısına notlar:
  • Tervete'ye ancak araç kiralayarak gidebilirsiniz. Günlük oldukça makul fiyatlara araç kiralayabilirsiniz. Yollar da ip gibi - neredeyse hiçbir yere sapmadan gidilip gelinebiliyor. 
  • Parkın içine girdikten sonra az daha çıkışı bulamıyorduk! Kimse de siz çıktınız mı yoksa gece ormana inen yaratıklara yem mi oldunuz diye ilgilenmiyor. Girişte parkın haritasını çekmesem yolu o yorgunlukla bulamayabilirdik. Dönüş yoluna ekmek kırıntısı atmak da sizi kurtarmaz. Nereye gideceğinizi baştan belirleyin. 
  • İki parkı birden ziyaret etmek istiyorsanız, bir tam gününüzü buraya ayırmanız daha uygun olacaktır. Epey geniş bir alana yayılınmış durumda. 
  • Sivrisinekler korkunç! Beni pantalonumun bile üstünden ısırmasını başardılar. Allah hakikaten bebeleri koruyor. Biz sivri ısırıklarından perişan olurken, bizim yercücesinde tek bir ısırık yoktu! Tabii bunun bir sebebi de hiçbir yerde hayvanların üzerine konabileceği kadar sakin durmamış olması da olabilir... Yanınıza mutlaka sinekkovan ilaç alın. 
  • Letonya - Litvanya civarlarına gidiyorsanız ve küçük çocuğunuz var ise burayı mutlaka ziyaret etmeye çalışın. Pişman olmayacaksınız :))
Yazması benden, gezmesi sizden... 
Hepinize keyifli günler!















9

Riga: Sokaklar, Gece Hayatı ve… Kumaşçılar!

18 Kasım 2012

Yok, bitirmedim… Bu kadar güzel fotoğrafım varken tek bir yazıyla bitiremedim Riga izlenimlerimi. 
Hangi şehre gidersem gideyim, ister Urfa olsun isterse Roma, önce şehrin sokaklarında gezmeyi severim ben. Amaçsızca, sadece öylesine gezmekten bahsediyorum. Sokakları, halkın alışveriş yaptığı marketleri, pazar yerlerini, binaları, toplu taşıma sistemlerini izlemeyi seviyorum.
Güzel ve sessiz kent Riga da bu konudaki merakımı gidermek için tüm çeyizlerini gururla yaymıştı etrafına.

Sokaklar

Merkezi bir oyuncak şehri andıran Riga’nın çevresindeki binalar da bir o kadar büyüleyiciydi benim için. Bunların içinde ise kuşkusuz en ünlü olanları 20. yüzyılın başında tüm Avrupa’yı sarmış olan Art Nuveau akımından etkilenerek tasarlanmış fantastik binalardı. 
İşte bir fantastik edebiyat düşkününe kendisini yuvasında hissettiren detaylar :) :
Soytarının tepesindeki baykuş…                         
                            
Ejderhalarca korunan giriş kapısı :)
           
Herkese tepeden bakan kadınlar…
Balkonu sırtlanmış adamlar…
Ve elbette, Riga’nın sembollerinden biri olan Damdaki Kedi…
riga kedi
Umarım bu fotoğrafları görüp de gezme heyecanı duyan herkes bir gün buraya gelmek için kendisine bir fırsat yaratır. 
Bunlar bulutlu günlerde çekilmiş şehir fotoğrafları. Cafe-restoran işletmeciliğinde oldukça hareketli olan Riga’nın gece hayatı da bir o kadar canlı.
Yani… öyle diyorlar… :) Çünkü önceki hayatlarımda kaz karmasından geldiğim şüphesini şiddetle uyandıran tavuksu yapım vardır benim. Güneş battıktan kısa süre sonra uyuklamaya başlar, sabahın ilk ışıklarında da zımba gibi olurum :)
Ama Riga’da bir geceyi saat 10’dan sonra bile ayakta kalarak geçirebildim. İnanır mısınız, balkabağına da dönüşmedim!  İşte o güzel gecenin sebebi, Riga’ın yerlilerinden methini duyarak arayıp bulduğumuz Blues Club. 

Riga Blues Club

Önceden rezervasyon yaptırıp gitmemizin hiçbir anlamının olmadığı, ayaküstü, rahat, turisti az, küçük, temiz bir kulüpteyiz. Meraklısı adresine buradan ulaşabilir:  http://www.bluesclub.lv
Kulübün duvarlarını oraya gelen dünyaca ünlü (ya da ünsüz… karanlıktan seçilmiyor pek :P ) jazz ve blues sanatçılarının fotoğrafları süslüyor. Önceki yazımda da dediğim gibi, Letonya halkı, fakirliği ve yokluğu yakın tarihine kadar hatırladığı için tüm yeni zenginliğine rağmen rahat ve samimi bana göre.  Bu kulübün ortamı da farklı değildi. 
Gece 2 grup sahne aldı. İlki, benim gözüme en fazla 15 yaşında görünen, dışarı çıkarken “dur oğlum terlisin, atletini değiştirelim de üşütme” deme isteği uyandıran pırıl pırıl yüzlü çocuklardan oluşuyordu. Kızlı erkekli bu grubun solisti şarkı söylemeye başladığında ise masamızdan düşüyorduk az daha. Bu kadar güçlü, bu kadar berrak bir sesi canlı olarak en son ne zaman dinlediğimi hatırlayamıyorum. 
İkinci ve esas grup sahne aldığında ise ortam daha da bir canlandı. Riga’da çok sevilen bir grupmuş meğer. Yalnız, bir ara sahneden inip masaları dolaşmaya başladılar. Biz de endişeyle etrafımıza baktık. Acaba bizdeki saz heyeti mantığıyla mı masa geziyorlar, para mı vereceğiz diye… Endişeye mahal yok, vermiyormuşuz :P
                 
Riga’nın her yerinde hakim olan lezzetli yemek servisi burası için de geçerli arkadaşlar. Ismarladığımız en basit yiyecekler bile son derece lezizdi.
Hadi bakalım, sokak-bar faslını bitirelim. Birçoğunuzun kumaşçı yazısı beklediğini biliyorum. Ama fark ettiğiniz üzere ben de lafı oraya bir türlü getiremiyorum. Çünkü bu konuda söylenecek çok heyecanlı birşey yok. 

Riga’da Kumaşçılar

                            
            (Turist Terzi: Benim bu, elinde valiz, gözünde gözlük, saçında makas…)
Yeni bir şehre gittiğimde kumaşçı ziyaret etme geleneğini başlatalı çok az oldu. Ama şu ana kadar çok başarılı sonuçlar aldığımı söylemeliyim :P Daha önceki “Paris Kumaşçılarını Ziyaret” ve “Adana’da bir Milanolu” yazılarımı hatırlayanlar, Riga ile ilgili kumaşçı yazımı da merakla beklediklerini yazmışlardı. 
Bu küçük Avrupa kentinde neredeyse her gittiğim yerde bir kumaşçı vardı. Aslına bakarsanız bu sefer gerçekten de kumaşçı arayacak vaktim yoktu. Ama kan çekiyor galiba, her yerde karşıma çıktılar :)
Kumaşçıların düzenleri her yerde değişik oluyor. Burada da tüm kumaşçılar kumaşları eşarp gibi sergiliyordu. 
Burda isimli bir mağaza vardı ki, en eğlencelileri oydu. Yalnızca kumaş değil, dikiş ve örgüyle ilgili herşeyin satıldığı, hatta dikiş makinesi bakımının bile yapıldığı çok detaylı bu yere bayıldım. 
Kumaş kalitesi de çoğunlukla çok yüksekti. Ancak yerli üretim ya da yerli desenlere sahip bir kumaş bulamadım. Elimi neye atsam İtalyan ipeği, İtalyan krepi vs. çıktı. Fiyatlar da tabii epey pahalıydı. Bazılarına içim gitse de, bunlara para vereceğime Adana’ya bir bilet alırım, Milanolu İshak Bey’den toplar gelirim dedim. Hem ben çok ağlayınca daha fazla kumaş veriyor o :P
Riga izlenimleri bu kadar. Benden yazması, sizden gezmesi :) Herkese keyifli günler, bol güneşlerrrr….

0

Gezdim, gördüm, yedim, içtim…

13 Kasım 2012

İşte bir gezi yazısının olması gereken içeriği.. Aslında yalnızca  bu başlığı atarak dahi kurtarabilirim günü :)
Yok, yazacağım dedim bir kere… Blog yazılarından ayrı kalmak üzüyor beni. Günlük alışkanlığım gibi oldu. Ama her yazdığım yazıya hem içerik hem fotoğraflar açısından epey zaman harcıyorum. Bu da bana bir hayli fazla bir mesai zamanına mal oluyor :)
Gelelim gezdim gördüm kısmına. 
Baltık denizinin iç tarafında yer alan sessiz ve güzel Riga’dayız. Daha önceki yazımda da belirtmiş olduğum gibi, bu benim Riga’ya ikinci gelişim.
İlk ziyaretimi bundan 4 yıl önce, 6 aylık hamileyken yapmıştım. Bu ziyaretimde,  6 aylık hamileyken bulunduğum kilomu tüm zarafetimle koruduğumu fark ettiğim anda çok bozuldum tahmin edeceğiniz gibi… Ama bu acı gerçeğin, gastronomik keşif dürtülerimi bir nebze dahi azaltmadığını okumak bazılarınızı rahatlatacaktır :)  
Riga’nın merkezinde yer alan “Eski Şehir” (Old Town) birçok Avrupa kentinde olduğu gibi, takdire şayan bir şekilde korunmuş. Adeta bir oyuncak şehri andıran binalarının detayları dantelin taşta işlenmiş hali gibi.
       
Daracık sokakların sonunda zaman zaman kendinizi bir Ortaçağ sahnesine çıkacakmışsınız gibi hissettiren bir havası var şehrin. 
Şehir yerleşimiyle ilgili bana en ilginç gelen şeylerden biri de neredeyse her köşebaşında bir boş arsa olmasıydı. Yok, kendime emlak piyasası araştırması yapmıyorum :)  Ama her evin böyle iç içe ve her metrekarenin çok değerli olduğu bir yerde düzenli aralıklarla boş bırakılan ve şu an otopark olarak kullanılan arsalar olması dikkatimi çekti. Meğer bu gelecekte arabaların çok fazla olabileceği öngörüsüne sahip müthiş bir belediyecilik dehası değil, şehrin acı bir gerçeğinin yansımasıymış. 
Bu güzel ve sessiz kent Riga, ne yazık ki tarih boyu çok fazla savaş görmüş. Haçlılar, İsveç, Polonya, Almanya ve Rusya orduları buradan her geçişlerinde büyük zararlar vermiş. Hemen her köşebaşında boş arazi bırakılması da sokak savunmasını kolaylaştırmak için siper alanı olarak kullanılmasından gelirmiş.

 Her yer yemyeşil

riga
Old Town’un bulunduğu çemberin biraz dışına çıkmaya başladıkça daha modernleşen yapılar yemyeşil ve alabildiğine büyük parklarla çevrili. Hergün böyle bir manzaranın içinden geçerek işe gittiğinizi düşünsenize? :)
Zaten her yerde doğal olarak çıkan ağaçlar şehir düzenlemesine de çok güzel yansıtılmış. Şehrin az insan ve az ses özelliği de bu doğal güzelliklere eklenince, gerçekten tası tarağı satıp burada mı yaşasam diye düşünüyor insan :) Ama tasınızı satılığa çıkarmadan önce şunu da bilmelisiniz: burada yılda en fazla 70 gün güneşli oluyor :P

Jurmala

Jurmala
Hem Letonya’nın hem Rusya’nın en popüler tatil mekanlarından biri olan Jurmala kasabası kilometrelerce uzunlukta altın kuma sahip. Yazın burası elbette çok kalabalık oluyormuş. Ama biz gittiğimizde yalnızca kargalar, kargaları besleyen teyze ve biz vardık. Buraya trenle gidebilirsiniz. Riga merkezden 25 dakika sürüyor. Yabancı yerleri ziyaret ettiğimde mutlaka toplu taşıma araçlarını kullanmayı seviyorum. Hem daha ekonomik oluyor, hem de orada yaşayan insanları daha güzel gözlemleme imkanı sağlıyor. 

Yedim içtim…

Ama ne yedim! :)) Hiç utanmadım, Türkiye’ye dönüşte nur topu gibi bir mide virüsü edinip biraz sürünsem de her yeni gördüğümü yedim :)
Bu memleket yeme içme mekanları açısından çok zengin. Daha önce de dediğim gibi, Sovyetlerden koptuktan sonra Avrupa kültürünün en güzel yanlarını almış. Leton mutfağına ait özel birkaç restoran olsa da, birbirinden şık tasarımları ve havalı sunumlarıyla her iki adımda bir görebileceğiniz cafe’lerin büyük bölümü İtalyan mutfağından yemekler sunuyor. Damak zevkimize bir hayli uygun. Şaraplar ise İtalyan ve Fransız bağlarından gelme. Yerel şaraplarını çok kötülüyorlar. Onun yerine farklı tatlarda oldukça güzel bira markaları var denemek isteyebileceğiniz. 
Restoran fiyatları da o kadar havalı sunumlarına rağmen Türkiye’ye kıyasla oldukça makul. Letonya gelir düzeyi çok zengin bir ülke olmamakla birlikte, dışarıda yemek yemek onlar için bir lüks gibi görünmüyor. Bu nedenle de hem çok sayıda güzel restoran var hem de güzel fiyatlar var :) Düşük bütçeli seyahat edeceklere cafe- restoranların havasından fazla korkmamasını tavsiye ederim. 
hadi ben kaçtım. iş çok dikiş yok :( Yazının devamını da yarın yazarım artık. 
Sonraki yazı: Riga’da Blues bar ve kumaşçılar :)

0

Riga’da…

06 Kasım 2012

riga
Daha önce 6 aylık hamileyken gidip, kısıtlı hareket kapasitemle gezmenin, yemenin ve içmenin hakkını veremediğim Riga’dayım yine. Bilmeyenlere kısaca belirtmek gerekirse, Baltık Denizine kıyısı olan küçük ve harika Letonya’nın başkenti Riga. 
Çok şık, çok yeşil, çok temiz, çok güzel bir yer burası. Mimarisi, doğaya saygılı olma anlayışı, yeme içme kültürü, sanat hayatıyla Avrupa’nın en güzel yanlarını almış.
Ancak bir yandan da sosyalizmin insanı rahatlatan tevazusunu koruyabilmiş bir yer. Avrupa’nın ukalalığını hissetmeden, her köşesinden ayrı bir güzelliğin çıktığını göreceksiniz bir gün buraya gelirseniz. 
Benim sebeb-i ziyaretim iş… Birkaç güne döneceğim. Belki daha sonra bir gezi yazısı yazabilirim. Şimdilik yukarıdaki fotoğrafı paylaşmakla yetinmem gerekecek. 
Yazıyı dikiş temasıyla bağlantılandırmak gerekirse, işte size Riga sokaklarında yapmış olduğum kısa bir moda çekimi :P
Elbisemiz KendinDik.Com’un ilk trençkot elbise marifeti. Kullanılan kalıp ve dikiş aşamalarına ilişkin bilgiler burada.  
Hadi bakalım, ben birkaç güne Ankara’dayım yine. 10 Kasım etkinliklerine katılamayacağım. Benim yerime aranızdan gidenlerin olacağını umuyorum. Merak etmeyin biber gazı bronşlara çok iyi geliyor diye duydum :))
sevgiler! :)

0
Burada yayımlanan yazı ve görsellerin tüm hakları İrem Sunar Özat'a aittir. İzinsiz yayımlanamaz. Blogger tarafından desteklenmektedir.